Hem batılılaşma kavramını kınıyor hem de gün geçtikçe özümüz ile aramızda derin yarıklar bırakarak ilerlemeye çalışıyoruz. Uzun zamandır bilincimize kodlanan kendini beğenmemek algısı ile toplumumuz; koşu yarışında, “kafasındaki düşünceleri itibarıyla”geride kalan atlete benzer. Yani bu her zaman geride kalmışlık duygusu; aslında doğru bildiğimizde şüphe etmemize ve zamanla bildiklerimizi, hatta daha doğru bir tabir ile “inançlarımızı, değerlerimizi, kurallarımızı, örf ve anneannemizi” terk etmemize neden olmuştur. Oysaki kadim bir tarihi geçmişe ve dolayısıyla askeri, siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik, psikolojik vb. hayatın her alanında sağlam ve güçlü tecrübelere sahip olan bu toplumun; başka toplumların yaşayışlarına, bakışlarına ihtiyacı var mıdır? Yanlış ilmeğin içinde ilerlediğimiz dönemdir işte bu dönem. İhtiyacımız olan tek şey; “ sorgulamayı, düşünmeyi akıl etmek ve aldığımız cevaplar karşısındaki hayal kırıklıklarında kaçmak yerine, cesur olup onlara daha da ayrıntılı bakmak olacaktır. Bunun toplumsal kalkınmamıza ve muhteşem zamanımızı tekrar yakalamamıza yardımcı olacağına eminim. Öyle ki genetiğimizde inat etmiş çok kadim bir kod varsa da, o kodu atalarımız çok derine kazmış olmalı ki; Türk ahlak ve değerlerinin, asil karakterinin varlığını sürdürdüğünü halen daha görebiliyoruz. Bugün “ahlakı” bile tartışma haline getiren absürt kitleye rağmen biz, yani gerçek Türkler! ahlakın tanımını geçmişte olduğu gibi bugün de biliyoruz. Maalesef içimizden çıkan ya da içimizde serpiştirilen “cahiliyet grubuna” sık sık maruz kalıyoruz. Sosyal medyanın buradaki olumsuz etkisi oldukça fazla. Kamerayı kendine çeviren ve mikrofonu açan herkes farklı haklar talep ediyor. İlginç haklar, ilginç provokasyonlar tabi caiz ise kol geziyor. Düşünüyorum! Özeleştiri ile kendimi yargılıyorum ama fikrim değişmiyor. Çünkü dünyaya bakıyorum. Farklı hayatlara… Bir yanda özgürlük adına çokça eylem yapılıyor; kimi soyunma hakkı istiyor, kimi hırsızlık hakkı talep ediyor. Kadınlar adına konuşan ama asla kadını temsil etmeyen münasebetsiz akımlar ve savunucuları da cabası. Ne çok şey türüyor farkında mısınız? Ve ben “ sen bunu benim adıma yapamazsın” diyecek olduğumda, onlara göre ve tabirleriyle “toksik kişilik” oluyorum. Fakat özgürlük adına eylem bile yapamayanlara gelelim mi? Çünkü onlar gerçek bir mücadelenin içindeler. Canlarıyla, kanlarıyla ama silahsız ama ekmeksiz ama susuz bir şekilde, korkak ama silahlı teröristlerle mücadele ediyorlar. Öte tarafta İnsan Haklarını savunan “Batı”, Kadın Haklarını savunan “Batı ve feminist gruplar”, Çocuk Haklarını savunan “Batı”, Hayvan Haklarını savunan “Batı” ve çok merhametli ünlüler! Tüm bunları görmezden geliyor ve kendi küçük hayatlarının en sağduyulu, en terbiyeli, en akıllı, en medeni karakterlerini oynuyorlar. Bakın bu tabloya. Akıl ve vicdanın haritası! İşte bakın bunlara! Bunların hepsi “Batılı”! Bunların hepsi “Batı”.
İşte bu yüzden ihtiyacımız olan şey “Batılı”olmak değil, kendimiz olmaktır. Onlara karşı ben diyorum ki ! “siz Batılı olun, biz Müslüman ve Türk olmaya gururla ve daima sahip çıkacağız.
Filiz UYGUN HAJJAR