Ekranlardaki Sinsi Tehdit: Taşacak mı Deniz, Bitecek mi Sabrımız?

Daha önceki yazılarımızda, ailenin bir kale olduğunu, annenin kandil, babanın ise direk olduğunu, ancak bu kutsal yapının...

Abone Ol

Daha önceki yazılarımızda, ailenin bir kale olduğunu, annenin kandil, babanın ise direk olduğunu, ancak bu kutsal yapının sabah kuşağı programları ve diziler aracılığıyla sinsi bir erozyona uğratıldığını defaatle vurguladık. Ne yazık ki, bu yıpratıcı yayınlar sadece özel kanallarla sınırlı kalmıyor; kimi zaman, milletin değerlerini koruması beklenen mecralarda dahi karşımıza çıkabiliyor.
Son günlerde, adıyla müsemma bir devlet televizyonu dizisi, ne yazık ki sadece aile yapımızı değil, aynı zamanda kültürel kimliğimizi ve milli hassasiyetlerimizi de hedef alan tartışmaları beraberinde getirmiştir. Söz konusu yapımda işlenen iki temel nokta, Türk-İslam ülküsüne gönül vermiş her bireyi derinden düşündürmelidir.
Şivenin Maskaralığa Dönüşümü: Kültürel Yozlaşma
Bu dizide göze çarpan ilk ve önemli eleştiri konusu, Karadeniz şivesinin bir eğlence unsuru, bir maskaralık aracı gibi kullanılmasıdır. Anadolu'nun her yöresi, kendine has şivesiyle ve kültürel zenginliğiyle bu milletin eşsiz bir hazinesidir. Oysa bu yapımda, yöre halkının samimi ve doğal iletişim dili, ne yazık ki basmakalıp ve güldürü amaçlı bir karaktere büründürülmüştür.
Bu durum, basit bir sanat eleştirisi değil, sinsi bir kültürel yozlaşmadır. Bir bölgenin konuşma biçimini sürekli alay konusu yapmak, o kültürü ve o bölgenin insanını sıradanlaştırmak ve tüketilebilir bir malzeme haline getirmektir. Türk-İslam ülküsü, bölgeler arasında ayrım yapmadan, Anadolu'nun tüm zenginliğini sahiplenmeyi gerektirir. Şivelerimizi yozlaştıran her yayın, toplumsal bütünlüğümüzü zayıflatan bir darbedir.
Tarihe Meydan Okuma: Fethin Değersizleştirilmesi
Dizideki çok daha vahim ve kabul edilemez ikinci nokta ise, bir Yunan karakter üzerinden Trabzon topraklarının sahipliğine dair yaratılan imadır. Yunanistan’dan gelen bir kızın, o toprakların bir zamanlar Rumlara ait olduğunu ima eden tavır ve söylemlerle karakterize edilmesi, milli vicdanımızı kanatmaktadır.
Bu tür bir karakterizasyonun, hele ki bir devlet kanalında yer bulması, akıl tutulmasıdır. Unutulmamalıdır ki, Fatih Sultan Mehmed Han, 1461 yılında Trabzon'u fethederek bu toprakları şanlı Türk yurduna katmıştır. Burası, asırlar boyunca Türk-İslam medeniyetinin bir parçası olmuş, şehitlerimizin kanıyla sulanmış öz be öz vatan toprağıdır.
Şunu çok net ifade etmeliyiz: Bizim milli onurumuz ve tarihi hakikatlerimiz pazarlık konusu yapılamaz. Yunanistan televizyonlarında, bir Türk karakterin çıkıp da "Buralar Osmanlı toprağıydı, bizimdi" imajını sergilemesi asla mümkün değilken, kendi ekranımızda buna yer verilmesi, milli benliğimize yapılan bir saygısızlıktır. Bu, sadece tarihi değil, aynı zamanda o toprakları koruyan ecdadın mirasına da yapılan bir haksızlıktır.
Aile Yapısından Toplumsal Sabra
Daha önceki yazılarımızda belirttiğimiz gibi, bu tür diziler temelde aile yapısını ve toplumsal bağları zedelemektedir. Sürekli dramatize edilen, sıradanlaştırılan ilişkiler, ailenin kutsiyetini yıpratmaktadır. Ancak bu dizi, bunun bir adım ötesine geçerek, doğrudan toplumun milli dinamiklerine ve tarihi hafızasına ters düşen bir yayıncılık örneği sergilemiştir.
Bu tür yayınların, toplumun dinamiklerine ters düşmesi bir yana, bu durumun devlet televizyonunda gerçekleşmesi, ayrı bir düşündürücü ve kaygı verici noktadır. Devlet, milleti için vardır ve milletin değerlerini korumak zorundadır.
Dizinin adı "Taşacak Bu Deniz" olabilir. Ancak bilinsin ki, o deniz taşmayacaktır. Fakat Türk-İslam ülküsüne aykırı, milli ve kültürel yozlaşmayı besleyen bu tür dizi ve programların devam etmesi durumunda, bu toprağın Alperen ruhuna sahip Türk Milleti'nin sabrı taşacaktır.
Gelin, ekranlarımızı sadece birer eğlence kutusu değil, aynı zamanda milli ve manevi değerlerimizi yücelten, çocuklarımıza doğru örneği sunan birer irfan yuvası haline getirelim.
Aileyi korumak, milleti korumaktır. Milli değerleri korumak ise geleceğimizi güvence altına almaktır.

Dr. Adem ÖZKAN