Merhaba sevgili okurlarım. Daha önceki yazılarımızda, Türk-İslam ülküsünün yaşatılmasında ailenin ve o aileyi oluşturan kutlu figürlerin önemini vurgulamış; ailenin ruhunu tehdit eden dış unsurlara dikkat çekmiştik.

1. Yasa : Tevekkül Yasası – Nefsin Aslanını Yenmek

Geçen yazımızda başlattığımız yeni serimizde ise, o büyük ülküye sırtlanacak, onu omuzlarında taşıyacak neslin ruhunu, Şehit Liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu’nun bizlere bıraktığı Alperenlik mirası üzerinden incelemeye başladık.
Hatırlanacağı üzere Alperenlik davası, kuru bir siyaset değil; bir inanç, bir ahlak ve bir millet davasıdır. Bir Alperen’in yolculuğu, önce dış düşmanla olan mücadeleden önce, kendi nefsiyle olan savaşla başlar. İşte bu içsel yürüyüşün, yani bir “insan-ı kâmil olma rehberinin” manevi durakları olan Alperenliğin 12 Yasası’nın ilk ve en temel basamağına, Tevekkül Yasası – Nefsin Aslanını Yenmek ile başlıyoruz.

Korkunun Bittiği Yerde İman Başlar

Her insanın içinde bir meydan vardır. O meydanda ne düşman orduları vardır ne de kılıç sesleri. O meydanda insan, kendi nefsiyle savaşır. Alperenlik işte bu içsel savaşın adıdır. Bir Alperen, önce dış dünyayı değil; kendi içindeki korkuyu, zaafı ve ümitsizliği yenen kişidir. Bu yüzden ilk yasa, Tevekkül Yasası’dır. Bu yasa bize net bir hakikati fısıldar: “Korku, imanın olmadığı yerde büyür; iman, korkunun üzerine doğan bir ışıktır.” Korkunun bittiği yer, tevekkülün başladığı yerdir.
Tevekkül, yanlış anlaşıldığı gibi, kenara çekilip pasif bir bekleyişe girmek değildir; bilakis, gayretin, azmin, sabrın ve Allah’a güvenin birleştiği yüce bir hâldir. Bir Alperen, elinden gelenin en iyisini yapar, tüm gücüyle çalışır, sonra gönlünü Rabbine bırakır. Çünkü bilir ki, sonuç kaderindir; ama emek, imtihanındır. Muhsin Yazıcıoğlu’nun sarsılmaz duruşunun temelinde bu yasa vardı: “Biz bu yola kefenimizi giyerek çıktık. Korkunun bittiği yerde iman başlar.” Korkusuzluk, Allah’a güvenmenin getirdiği sarsılmaz bir huzurdur.

Nefsin Aslanı: İçimizdeki Putları Kırmak

Korku, insanın kendi içindeki putlardan biridir. Zira o, insana, kudretinin ve yeteneklerinin ötesinde bir şeye inanmaması gerektiğini fısıldar. “Yapamam” demek, aslında kalpten “Allah yardım etmez” demektir. Oysa iman eden bilir ki, her inanmış yüreğin ve atılmış her gayretin ardında sonsuz bir kudret, sınırsız bir destek vardır. Tevekkül, bu anlamda, insana zorluklar karşısında “ben yalnız değilim” dedirten manevi bir zırhtır.
Bu yasa, Alperen’i içindeki nefsin aslanını terbiye etmeye davet eder. Bu aslan; sadece geleceğe dair duyulan korku değil, aynı zamanda geçmişin pişmanlıklarından doğan ümitsizlik, acizlik hissi, tembellik ve zafiyetlerdir. Tevekkül eden bir Alperen, hayatındaki zorlukları ve engelleri düşman değil, birer imtihan ve terbiye alanı olarak görür. Bilir ki, o aslanı yenmek, davasında kalıcı ve güçlü olmanın ilk şartıdır.

Karanlıkla Yüzleşmek: Pişmek ve Olgunlaşmak

Tevekkül Yasası’nın derinliği, karanlıkla yüzleşmekte gizlidir. Karanlıkla yüzleşmek demek, içimizdeki acıyı, hatayı, korkuyu inkâr etmeden, onlarla barışmak demektir. Tevekkül eden insan, karanlıktan kaçmaz; çünkü bilir ki, karanlık da aydınlık gibi Allah’ın mülkündendir.
Unutulmamalıdır ki, karanlık, aslında bir manevi terbiye alanıdır. Karanlıkta pişer insan. İmtihanla olgunlaşır, sabırla kemale erer. Tevekkül, bu olgunluğun son halkasıdır. Bir Alperen için tevekkül, sadece dilde söylenen bir dua değil, zorluklar karşısındaki duruşta belli olur. Başına geleni sabırla karşılamak ve her şeyde bir hayır arayabilmektir. Zira Allah’a güvenen bilir ki, başına gelen, seni yakmak için değil, seni yapmak içindir.
Muhsin Başkan’ın sarsılmaz karakteri bu tevekkülle inşa edilmişti: “Benim adım Muhsin Yazıcıoğlu! Bana baskı sökmez! Bizim Allah’tan başka kimseden korkumuz yok.”
Başkan bir defasında şöyle demişti: “Biz fırtınalarda yürümeye alıştık. Fırtına, bizi yıkmaz; bizi yüze çıkartır.” İşte tevekkül budur: Fırtınayı düşman değil, öğretmen bilmek. Her acıda bir hikmet, her kayıpta bir mesaj aramak.
Sonuç: Tevekkül, kulun Allah’a imzasız teslimiyetidir. Bu teslimiyet, bir Alperen’i içindeki korku aslanından kurtarır ve onu, Türk-İslam ülküsünü geleceğe taşıyacak kutlu bir yolda sarsılmaz bir iradeyle yürütür.
Dr. Adem ÖZKAN