Süleyman Hacıbektaşoğlu, Filistin'in siyonizme karşı direnişini yazdı...

İsrail ordusunun 16 Eylül'de başlattığı kara harekatının üzerinden bir gün geçti. Filistinliler Gazze Şehri'nden kaçmaya devam ediyor.
İsrail hükümeti Ağustos ayınının başında Gazze Şehri'ni işgal planını onaylamıştı.
Başbakan Binyamin Netanyahu, 16 Eylül'de Gazze Şehri'nde "güçlü bir operasyonun" başladığını söyledi.
Netanyahu, şehrin Hamas'ın son büyük kalelerinden biri olduğunu savundu.Birçok kişi büyük bir araç trafiği ve sonu gelmeyen kuyruklar olduğunu anlatıyor.
Bugün Gazze’nin dar sokaklarında yankılanan bombalar yalnızca Filistin halkını değil, bütün insanlığın vicdanını hedef alıyor.
İsrail’in başlattığı kara harekâtı, emperyalizmin ve siyonizmin yüzlerindeki maskeyi bir kez daha düşürdü.
ABD’nin ve Avrupa devletlerinin verdiği açık destek, “demokrasi ve insan hakları” nutuklarının ne kadar ikiyüzlü olduğunu kanıtlıyor.
Soykırımın televizyon ekranlarından canlı yayınlandığı bir çağda, Batı’nın tek yaptığı seyretmek değil, lojistik ve siyasi destek sağlamak.
Ama Gazze halkı teslim olmuyor. Onların sumud dediği köklenmiş direniş, taşla, sloganla, yürekle büyüyor.
Bir halkın kökünden sökülmesine karşı verilen bu onurlu mücadele, yalnızca bir toprak kavgası değil, sınıfın ve insanlığın geleceğini de savunmak demek.
Çünkü emperyalist merkezlerin savaş politikaları sadece Filistin’i değil, Irak’tan Afganistan’a, Ukrayna’dan Yemen’e kadar tüm dünya halklarını boğuyor.
Her düşen çocuk bedeni, aslında bir borsa ekranında yükselen kâr grafiğine denk düşüyor. Silah tekelleri, enerji şirketleri ve bölgesel işbirlikçiler bu ölümlerden besleniyor.
Ticaret anlaşmaları, askeri işbirlikleri, milyar dolarlık ihaleler, halkların kanıyla yazılıyor. Faşizm işte tam da burada karşımıza çıkıyor: sermayenin çıkarı için kitlelerin ezilmesi, ölümlerin olağanlaştırılması.
Dünyanın dört bir yanında futbol sahalarında, tribünlerde, sokaklarda milyonlar “İsrail’in soykırımına hayır” diye haykırıyor.
Bu sadece bir duyarlılık değil, sınıfsal bir öfkenin de dışavurumu. Çünkü işçiler, emekçiler, gençler biliyor ki aynı bombaları kendi ülkelerinin vergileri finanse ediyor, kendi ekmeklerinden kesilen payla bu zulüm sürüyor.
Unutmayalım ki İsrail içinde de yüzbinlerce insan bu saldırganlığa karşı sokağa çıkıyor. Onlar da biliyor ki kendi gelecekleri Filistinlilerin özgürlüğünden ayrı düşünülemez. Gerçek barış, gerçek özgürlük, ancak işçilerin, emekçilerin ortak mücadelesiyle mümkün.
Filistin meselesi bir ulusal sorun değil yalnızca; aynı zamanda bir sınıf mücadelesidir. Emperyalizme, faşizme, sömürüye karşı verilen kavganın en ön cephesidir.
Gazze’de direnenler insanlığın onurunu savunuyor. Bizim görevimiz bu direnişi yalnız bırakmamak, dayanışmayı büyütmek, emperyalizmin savaş politikalarını her cephede teşhir etmektir.
Filistin kazanacak. Emperyalizm kaybedecek.