Bir dost, bir arkadaş ,aynı davayı, aynı acıyı, aynı sevinci, hatta aynı dünya hayalini taşıdığım bir yoldaş ; Yazıcı Emine , Turgut Uyar'ın bir şiirini paylaştı....

Bir dost, bir arkadaş ,aynı davayı, aynı acıyı, aynı sevinci, hatta aynı dünya hayalini taşıdığım bir yoldaş ; Yazıcı Emine , Turgut Uyar'ın bir şiirini paylaştı ;

"Günler geçer ve çalışır şafağın değirmeni
Kim bilebilir ki, kimi, neyi eskittiğini"

diye. Bugün benim için gerçekten önemli bir gün. Böyle bir günü karmaşık duygular içinde yaşarken, bu şiir o karmaşık duygularıma dokundu.

O yoğun akış içinde içimden kopup gelenlerle cevap yazdım bende ;

"Günler geçer, susar akşamın çıkrığı
Kim anlar ki, neyi, kimi unuttuğunu"

Çıkrığı bilirsiniz, bir ipin ucunda ki kova yeryüzünün yüreğinden hayat taşır insanın yüreğine. Ve dönerken yorgun bir ses çıkartır. İşte o ses sustuğunda hayata can veren de kesilir.

Ve günler geçer sanki hiç geçmemiş gibi, sanki zaman bir kuyunun dibine düşmüş de yankısı bize ulaşmıyor gibi.

Her sabah, şafağın değirmeni döner; akşam olunca, bir çıkrık başlar dönmeye , sessiz, ama derin. O çıkrığın ucunda bir ip vardır; kimi zaman bir hatıra çeker yukarı, kimi zaman bir yüz, kimi zaman sadece bir gölge.

Ama kim anlar ki, neyin, kimi unuttuğunu? Unutmak da bir tür hatırlamadır çünkü; insan bazen unutmakla hatırladığını fark eder. Unutmakla eksilir mi insan veya eksilen her şey, kalanların biçimini belirler mi? Veya unutmak mümkün mü?

Zaman, bizi değil, biz zamanı eskitiriz. Her geçen gün, biraz daha siliniriz kendi suretimizden. Yüzümüzden değil, kelimelerimizden okunur yaşadığımız; suskunluklarımızdan anlaşılır yarım kalan cümlelerimiz.

Belki de akşamın çıkrığı susarken, asıl biz dönmeyi bırakırız. Dönmeyi, devinmeyi, hatırlamayı. Oysa felsefenin bize söylediği basit bir şey vardır: “Var olmak, değişmek demektir.” Ve değişim, unutmanın içinden geçer. Böyle bir değişmeyi ister miyiz? Gerçekten unutmak ister miyiz o bize hayat taşıyan çıkrığın sesini?

Bütün bunlar olurken, bir yerde hâlâ su çekmeye devam eder o çıkrık. Her dönüşünde bir yankı bırakır, her duruşunda bir sessizlik. İşte orada, o sessizliğin ortasında, insan kendi geçmişine değil, kendi yokluğuna bakar.

Ve anlar ki: zaman geçmez, insan geçer.
Unutulan da budur kim olduğumuz, kiminle olduğumuz, neye dönüştüğümüz.

Ama yine de çıkrık dönmeye devam eder. Çünkü suskunluk bile, kendi içinde bir tür konuşmadır.

Kendi içimizle konuşuruz bir ömür çünkü unuttuğumuzu sanırız.

Devam eder işte o yorgun çıkrığın sesi içimizde ama akşamın çıkrığı susmuştur.