Süleyman Hacıbektaşoğlu yazdı...
Bir kalp kırıldığında yalnızca birey değil, bir dünya sarsılır. O kalpte barınan geçmiş, umut, birlikte kurulan düşler; bir fabrikanın bacası gibi susar.
Ve o suskunlukta yankılanan, yalnızca bir erkeğin hatası değil; aynı zamanda bu düzenin, bu çarpık ilişkiler ağının tortusudur.
Kırık bir kalbi onarmak... Bu, sadece özür dilemek değil; o kalbi ezen tahakküm biçimlerini, rollerimizi, öğrenilmiş bencilliklerimizi söküp atmak demektir.
Sevdiğin kadının gözlerinde acıyı değil, eşitliği, kardeşliği, yoldaşlığı görebilmektir. Onarımdan önce bir yüzleşme gerekir: Erkeklik dediğin şey, ne kadar da burjuva bir kibir taşıyor içinde...
Kapitalizmin biçtiği aşk modelleri içinde büyüdük: Sahiplenmeye dayalı, karşılık bekleyen, tüketici bir sevgi.
Bir erkeğin kadını “kazandığı”, bir ilişkide rollerin taksim edildiği, emeğin, zamanın, duygunun kadın üzerinde yeniden ve yeniden sömürüldüğü ilişkiler… Oysa sevgi, tıpkı özgürlük gibi, ancak eşitler arasında var olabilir.
Kırık bir kalbi onarmak, önce onun kırılmasına neden olan ideolojiyi terk etmektir.
Emeğini görünmeyen kılan ev içi yükleri; geceleri sessizce ağladığı, ama sabah hiçbir şey olmamış gibi kahvaltı hazırladığı günleri…
Kadını sadece ‘kadın’ değil, işçi sınıfının direnişçisi, hayatın eşit ortağı olarak görmeyi öğrenmektir.
Kırık bir kalbi onarmak, birlikte yeniden kurmaktır; sadece aşkı değil, düzeni de.
Elini uzatırken "seni seviyorum" değil, "yanındayım, birlikte değiştirebiliriz" diyebilmektir. Onun gözlerinde sadece kendini değil, bir halkı, bir direnişi, bir geleceği görebilmektir.
Çünkü sevgi de sınıfsaldır.
Çünkü bir kalp, yalnızca bir adamın ihanetinden değil, tüm bir sistemin ona yüklediği suskunluktan da kırılır.
Ve o kalbi onarmak; sadece bir kadını değil, yaralı bir tarihi, bastırılmış bir cinsiyeti, gasp edilmiş bir sözü geri vermektir.
Gerçek onarım, bireysel telafiden geçmez; kolektif dönüşümle mümkündür. Yani onun kalbini onarırken, aynı zamanda kendi bilincini, kendi sınıfını da onarırsın.
Yani aşk, sadece iki kişinin değil, insanlığın özgürleşme mücadelesinin de bir parçasıdır.
Çünkü sevgi, en saf haliyle, emektir. Ve emek varsa, umut da vardır.
Çünkü aşk, ancak özgür bireylerin ilişkisidir. Ve sevgi, ancak başka bir dünyayla birlikte gerçek olur.