Hep öfkeli addettiler bizi, gergin, huysuz belki… Hırçın, asi ve yola gelmez gibi? Öyle miydik hakkaten! Belki…

Hep öfkeli addettiler bizi, gergin, huysuz belki… Hırçın, asi ve yola gelmez gibi? Öyle miydik hakkaten! Belki…
Ama anlatmalıyım size, hatta sormalıyım! Bir gün, bir ay, bir sene değil. Siz burda bir ömür geçirdiniz mi? Geninize işleyecek kadar uzun… Bir anane misali, kökten yani…
Hangi deniz, aynı gün içinde hem fırtınalı hem de dingin olur bilmem. Hangi dağları ısrarla örter sis, günde kaç kez? Bilemem. Hangi kayıkçı her gün bir dağda bir de denizde ? Sayamadım hiç ama bir günde kaç mevsim yaşar bir şehir !
İşte böyleydik aslında biz de.
Kızdık ama güneş açtı gözlerimiz. Unutmadık, kin de tutmadık .
Yorulduk ama koşmayı da bırakmadık.
Peki ya bizdeki umut !
Olmasa güneşi bekler mi bu insanlar!
Yaz ayında güneşi bekleyen, yağmur çamur demeden stada koşan bu insanlar…
Aşkı, sevdayı miras alıp yaşatan…
Her şartta ve herkese rağmen sesini duyurmaya çalışan…
Biz ! Türkiye’nin eşsiz dalgası, sınır kalesi, nadide çiçeklerinden bir Maranda…
Hayli demlenmiş damarlarımız hep kaynar olsa da, kızdığımız yağmura değer dualarımız. Belki doğa ile büyük kavgamız ama onsuz da olamayız. Ayrı düştüğümüz günlerde de yağmur duası yaparız.
Öfkemiz yanıltmasın, kin kokmaz ruhlarımız ve evvela sevgiye, merhamete saygı duyarız. Yüksek tondan çıksada sesimiz, kalpten bir tebessüme daima bir gamze kırpar, muhakkak el uzatırız.
Keman ritminde kemençe ile şiir yazar, yine aynı yay ile hareketli bir ritme alkış tutarız.
Huysuzluğumuz olsa da en müthiş handikap, aynı coşku ile dünyaya kucak açarız.